Türkiye’deki gelişmeleri, devletin 91 yıldır Dersim üzerinde uyguladığı politikaları, CHP’nin Kürt ve Alevi yaklaşımını değerlendiren Halk Savunma Merkez Karargâh Komutanlığı Üyesi Bawer Dersim, 30 Mart yerel seçimler öncesi Dersim halkına seslendi; Dersim'in Sakine Cansızlar gibi onurlu temsilcileri olduğunu hatırlatan Bawer Dersim, "Bir oyun bile önemli olduğu bu seçimlerde herkes oylarına ve iradesine sahip çıkmalıdır" çağrısında bulundu.
ANF’ye konuşan Bawer Dersim, kentte AKP’nin de CHP’nin de oy karşılığında iş vaadinde bulunduklarını, para dağıtarak halkın iradesini satın almaya çalıştıklarına dikkat çekerek “Özellikle Fethullahçıların bu yönlü çok yoğun bir çaba içerisinde olduğuna dair elimizde bilgiler vardır. Taşıma oylarla CHP’nin kaybetmesi engellenmek isteniyor, çünkü devlet CHP eliyle Dersim’i kontrol altında tutmak istiyor” dedi.
Bawer Dersim, Dersim halkını iradesine sahip çıkarak Devrimci Güç Birliği’nin adaylarına oy vermeye çağırdı.
30 Mart yerel seçimleri hem Ortadoğu’da hem de Türkiye’de çalkantılı bir dönemde gerçekleşiyor. Bu seçim Türkiye’deki gelişmeleri nasıl etkileyecek ya da seçimler bu gelişmelerin neresinde yer alıyor?
Ortadoğu’da yüzyılların biriktirdiği sorunların halkları nefes alamaz duruma getirmesi ve bunun sonucu olarak çelişki ve çatışmaların giderek derinleşmesi, köklü bir değişimi zorunlu kılıyor. Bölgede büyük bir altüst oluş var. Eski statüko parçalanıyor, bölge büyük bir dönüşüm sürecinde. Değişime direnen güçler kendilerini krizlerin pençesinde buluyor. Kendini yakıcı bir biçimde dayatan Kürt sorununu demokratik yollardan çözmek istemeyen Türkiye bu güçlerin başında geliyor. Demokratik değişime karşı duruş Türkiye’yi ciddi bir sistem krizine götürmüştür. Bu durum Türkiye’yi ciddi bir çatışmaya doğru sürüklemektedir. AKP- Fethulahçılar çatışması buz dağının görünen küçük bir kısmını ifade ediyor. Türkiye’de devlet krizi çok daha derindir. Ayrıca bu krizin uluslararası boyutlarını da göz ardı etmemek gerekir.
HDP HALKLAR İÇİN UMUT KAYNAĞI
Böylesine hassas bir süreçte seçimler daha fazla önem kazanıyor. İktidar açısından varlık-yokluk sorunudur. Kürt halkı ve demokrasi güçleri için de yaşamsaldır. Önder Apo’nun 21 Mart 2013 Amed Newrozu’nda ilan ettiği yeni mücadele süreci seçimleri daha da önemli kılmaktadır. Seçimler Türkiye demokrasi güçleri açısından da son derece önemlidir. Türkiye yönetilemez bir duruma gelmiştir. İktidar rüşvet ve yolsuzluk batağına saplanmışken, kitlelerin demokratik siyasetten beklentileri daha da artmıştır. İktidarın giderek otoriter ve faşizan bir karaktere bürünmesi ve kitlelerin demokrasiye olan ihtiyacının yakıcı hale gelmesi, halkların demokratik seçeneğini açığa çıkarmayı zorunlu kılıyor. Halkların politik seçeneğini oluşturmada HDP önemli bir umut kaynağı olarak siyaset sahnesine çıkmıştır. Bu nedenle HDP’ye yönelik örgütlü ve sistemli faşist saldırılar yapılmaktadır. Bu tür ırkçı ve faşist provokasyonlarla halkların demokratik gelişiminin önü kesilmek istenmektedir.
Kürdistan’da ise Kürt Özgürlük Hareketi’nin Ortadoğu’da çok önemli bir siyasi aktör haline gelmesi ve her geçen gün artan halk desteğinden tedirgin olan güçler BDP’nin tarihi başarısının önünü almak için her türlü yönteme başvurmaktadırlar. Bol bol para dağıtarak, oy satın almaktan tutalım bölge yerlisi olmayan memur, polis ve asker oylarını AKP ve CHP gibi düzen partilerine yönlendirmeye kadar birçok yöntemle sömürgecilerin Kürdistan’da ağır bir yenilgi almasının önüne geçmeye çalışıyorlar.
Dersim özeline gelirsek, Dersim’e dönük nasıl bir politika var?
Dersim, devlet ve demokrasi güçleri açısından tarihi önemi olan özgün bir yerdir. Dersim’in simgesel bir önemi vardır. Dersim Kızılbaş Aleviliğinin önemli merkezlerinden biri olarak sistem açısından ‘büyük bir tehdit’ olan Kürt kimliğine sahiptir. Soykırımcı Kemalist rejim açısından her zaman denetim altında tutulması gereken bir yer olarak görüldü. Dersimlilerin inancı, kimliği ve dili hep sorunun kaynağı olarak görüldü. Rejim açısından büyük bir tehdit olarak algılanan bu kimlik ve kültür sürekli vahşi yöntemlerle yok edilmeye çalışıldı. Soykırım amacıyla defalarca Dersim’e askeri harekâtlar düzenleyen Türk ordularına geçit vermeyen dağları, vadileri ve ormanları bile düşman olarak görüldü. Yok edilmek istendi. Bunun için zehirli gazlar kullanıldı, bombalandı Dersim coğrafyası yakıldı. Dersim insanına özgürlük ruhu verdiği için Munzur’un özgür akışı barajlarla durdurulmak istendi. Dersimlilerin büyük tepkisine rağmen yapılan barajlarla birçok köy, mezra ve verimli arazi sular altında bırakılmıştır.
Toplumun inancı, kutsalları ve hafızası da sular altında bırakılarak toplum geçmişinden koparılmak istenmiştir. Böylece savunmasız kalacak olan toplumu tümden teslim almak istiyorlar. Alevilik inancını Kürt kimliğini ve dilini bu topraklardan söküp atmak için yüzlerce köy ve mezra yakılıp boşaltılmıştır. Binlerce Dersimli katledilmiş, işkencelerden geçirilmiş, sürgüne gönderilmiştir. Bu soykırım CHP’nin kurucu parti olarak öncülük ettiği Kemalist Cumhuriyet’in 91 yıllık tarihinde gerçekleşmiştir.
DERSİM’DE DEVLETİN TEMSİLİ CHP’DİR
Dersim halkı, devrimci güç birliğine giderek politik seçeneğini yaratmıştır. Önemli bir başarı düzeyini yakalayacağı kesindir. Ancak Dersim’de kirli oyunların oynandığını da biliyoruz. Gerek AKP’nin gerekse CHP’nin oy karşılığında birçok kişiye işe alma sözü verdiklerini, yine her oy için bol bol para dağıtarak halkın iradesini satın almaya çalıştığını biliyoruz. Özellikle Fethullahçıların bu yönlü çok yoğun bir çaba içerisinde olduğuna dair elimizde bilgiler vardır. Taşıma oylarla CHP’nin kaybetmesi engellenmek isteniyor, çünkü devlet CHP eliyle Dersim’i kontrol altında tutmak istiyor. Türk devleti Kürdistan’ın diğer bölgelerini nasıl AKP eliyle kontrol altında tutmak istiyorsa benzer şekilde Kızılbaş Alevi olan Dersim’i de CHP eliyle sisteme bağlı tutmak istiyor. Dersim’de devleti AKP değil CHP temsil ediyor.
ESAÇ AMAÇ ALEVİLERİ ALDATMAK
Türkiye’de geçmişten beri merkez sağ partiler ağırlıklı olarak Sünni-Hanefi İslam’ı esas alarak siyaset yaptılar. CHP bu durumdan faydalanarak kendisini Alevilere yakınmış gibi gösterip Alevileri ve Dersimlileri aldatmak istedi. Oysa 30.11.1925 tarihli Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasına ilişkin kanun ile Tekke, Zaviye ve Dergâhları kapatan, Alevilerin ibadet yerlerini yasaklayan ve Alevilerin dini unvanlarını yok sayan Mustafa Kemal önderliğindeki CHP iktidarıdır. Aynı şekilde 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan bir yasa ile Hanefi Müslümanlığı ekseninde Diyanet İşleri Başkanlığını kurup Alevileri dışlayan aynı CHP zihniyetidir. Türk-İslam sentezine dayalı tek tip toplum yaratan CHP’dir. Ama günümüzde Kürt ve Alevi olan Kemal Kılıçdaroğlu’nu genel başkanlığa getirerek Kızılbaş Kürt Alevileri ve Türkmen Alevileri aldatmak isteyen aynı CHP’dir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir kaset operasyonuyla CHP’nin başına getirilmesinin esas amacının Alevileri aldatmak olduğu bu gün daha nettir. Kürt halkının, özgürlük mücadelesini yükseltip zafere doğru yürüyüşünden endişe eden uluslararası güçler ve derin devlet, demokratik karakteriyle Kürt Özgürlük mücadelesinin doğal müttefiki olan Alevilerin Kürt Özgürlük Hareketiyle ittifakını önlemek için Kemal Kılıçdaroğlu’nu özel bir görevle CHP’nin başına getirdiler. Amaç CHP eliyle Alevilerin sistemden kopuşlarını engellemekti.
Başta Dersimliler olmak üzere Kızılbaş Kürtler ve Aleviler çok iyi biliyorlar ki Kemal Kılıçdaroğlu Alevi bir Kürt’tür. Ancak Kılıçdaroğlu ısrarla Aleviliğini ve Kürtlüğünü inkâr ediyor. Acaba Kürt ve Alevi olmak çok kötü bir şey mi ki Kılıçdaroğlu bu kimliklerini reddediyor. Alevilere ve Kürtlere büyük eziyetler edilirken, binlercesi zindana atılırken ses çıkarmayan Kılıçdaroğlu cezaevindeki Türk Askeri ve Polisi için ne kadar da duyarlı! Yakın zamanlarda, Dersim’de Laç deresinde 1937-38 soykırım harekâtında katledilen insanlarımıza ait yüzlerce kemik parçaları yakınları tarafından bulununca hiçbir tepki vermeyen Kılıçdaroğlu, Türk devletinin çıkarları konusunda ne kadar da hassas! Ergenekoncu generallere, polislere ve Atatürk’e karşı gösterdiği duyarlılığın milyonda birini partisi CHP’nin iktidarı döneminde Dersimde yapılan zulümlere göstermiyor. Ancak kendisini ve halkını inkâr ederek CHP’de yer bulabileceğini çok iyi biliyor. Bu yüzden Kürt ve Alevi inkârcılığına sıkı sıkıya sarılıyor. Cemaat ve Ergenekoncularla büyük bir istekle kol kola giriyor.
Gülen Cemaati ile CHP kirli ittifaklar yapmaktan çekinmezken, Hüseyin Aygün CHP’nin, Dersim’de belediye başkanlığını kazanması için özel ve gizli çalışmalar yapıyor. Geçmişte Kamer Genç böyle bir görevi üstlenmişti. Dersim’i tarihsel, demokratik ve devrimci kimliğinden uzaklaştırmak için özel görevler üstlendi. Türk devletine önemli hizmetlerde bulundu. Ama artık siyaseten taşınamaz duruma geldiği için yerine Hüseyin Aygün konulmaya çalışılıyor. Bu tip kişiler Dersim halkının devrimci ve özgürlükçü saflarda yer almaması için her türlü çabayı sergiliyorlar. Kamer Genç başka bir rol oynarken, Hüseyin Aygün bambaşka bir rol oynuyor. Hüseyin Aygün Sosyalist olduğunu Alevilerin haklarını savunduğunu söylüyor. Ama sosyalistlerin, Kürtlerin ve Alevilerin düşmanı olan ırkçı ve faşist MHP’li Mansur Yavaş ile kol kola girerek CHP’nin başarısı için çalışıyor. Bu noktada şu deyimi söylemekten insan kendini alamıyor; ‘Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!’
Hüseyin Aygün CHP’li olarak Alevilerin ve Zazaların haklarını savunduğunu iddia ediyor. Ancak milletvekilliğini yaptığı parti olan CHP Dersimde binlerce Kirmanc Aleviyi vahşi bir şekilde soykırıma uğratmadı mı? Hüseyin Aygün’ün partisi CHP’nin sembol isimlerinden Atatürk ve İsmet İnönü, Dersim katliamının mimarlarından değiller mi? İsmet İnönü 21 Ağustos 1935 tarihli Kürt Raporu ile Dersim’deki kanlı katliamların önünü açmadı mı? 25 Aralık 1935 tarihli Tunceli Kanunu bu rapora dayanılarak çıkarılmadı mı? 2 Ocak 1936 tarihinde resmi gazetede yayınlandıktan sonra bu kanun gereği katliam hazırlıklarına CHP iktidarı başlamadı mı?
Dersimlilerin ‘Tertele’ olarak adlandırdıkları Dersim 1937-38 soykırımı ikinci bir Kerbela olayı değil midir? Hüseyin Aygün öyle görmeyebilir ama Dersim halkı yaşadığı büyük acıyı Kerbelaya benzetmiştir. Dersim soykırımında katledilmek için toplanan insanlar kendi yaşadıkları acılar ile Kerbela katliamı arasında benzerlikler kurmuşlar ve bunu ağıtlarında dile getirmişlerdir. Kafile halinde ölüm yolculuğuna çıkarılanların söylediği şu ağıt bu yakıcı gerçekliği çarpıcı bir şekilde dile getirmektedir.
‘Pîrê mi xo re efkâr meke
Roza ke imam Uşen Kerbela de Şeyîd Kerdê
A wa Pîrê mi a roze na wa’
Türkçesi: ‘Efkârlanma Pirim, İmam Hüseyin’i Kerbela ’da Şehit ettikleri gün, O dur Pirim o gün bugündür’
KİRMANCKİ KONUŞMAK DERSİMLİLERİN HAKLARINI SAVUNMAK ANLAMINA GELMEZ
Hüseyin Aygün şunu çok iyi bilmeli ki, Kirmanckî (Dimilkî) konuşup Alevi olduğunu söylemek Dersimli Alevilerin haklarını savunmak anlamına gelmez. Hiç kimse Dersimlilerin temiz Alevilik duygularını siyasi hesapları uğruna sömürmemelidir. 1937-38’de Dersimlilere, Atatürk ve İnönü de Alevidir denilerek, büyük Kürt Kızılbaş Alevi katliamı yapılmıştır. Dersim’in Celladı CHP’li Korgeneral Hüseyin Abdullah Alpdoğan da Alevi olduğunu ve Dersimlilerin iyiliği için çalıştığını söyleyerek vahşi katliamı yönetmiştir. Alevi olduğunu söyleyen bu fanatik CHP’li birkaç aylık bebeklerin bile vahşice süngülenmesi emrini vermiştir. Bebekler bacaklarından tutularak o küçük kafaları defalarca taşlara vurularak o günahsız canlar hunharca ve sadistçe katledilmiştir. Bebekler, kadınlar da dâhil birçok Dersim’li diri diri yakılarak Nazivari bir vahşi soykırım gerçekleştirilmiştir.
30 Mart yerel seçimleri için Dersim halkına yönelik çağrınız nedir?
CHP’nin Dersim’e girişi binlerce masum Alevi Kürt köylüsünün katliamı ile olmuştur. Geçmişi bu kadar kanlı olan, hala o dönemin değerlerini savunan, Kürtleri inkâr eden, Alevileri oyalayarak ve kandırarak yoluna devam eden CHP’nin peşinden gitmek Alevilik adına kabul edilemez.
CHP’nin Dersim’de belediye başkanlığı için özel olarak Ankara’dan getirip aday gösterdiği Bahtiyar Aytaç da Dersim’i temsil edemez. Aytaçlar ailesi geçmişte Kürt özgürlük mücadelesine değerli katkılar sunmuştu. Bu ailemizden Erdal Aytaç (Vahap) arkadaş PKK saflarında Kürt halkının özgürlüğü için mücadele ederken şehit düştü. Böylesine onurlu evlatlara sahip Aytaçlar ailesinden Bahtiyar Aytaç adlı birinin CHP’den aday olması utanç vericidir. Aytaçlar ailesinin kendi şehidine sahip çıkarak CHP’nin oyunlarına gelmeyeceklerine inanıyorum.
DERSİM’İN ONURLU TEMSİLCİLERİ SAKİNELERDİR
Dersim onurlu, demokrat ve devrimci insanların yurdudur. Seyit Rızaların, Alişerlerin, Besêlerin, Zarifelerin, Mazlum Doğanların, Sakine Cansızların ve Dersim’de Kızılbaş Kürt Alevilerine zulüm yapan sömürgeci Türk devletinden ve CHP zihniyetinden hesap sormak için canını veren binlerce yiğit devrimcinin yurdudur. Dersimin gerçek temsilcileri bu kahramanlardır.
Dersim’in onur abidesi, Kürt halkının yiğit kızı, büyük devrimci Sakine Cansız Alevilerin, Kürtlerin, diğer halkların ve inançların, kadınların, emekçilerin ve bütün ezilenlerin kurtuluşu için büyük bir mücadele verdi. Bütün ömrünü halkının özgürlük mücadelesine adadı. Diyarbakır zindanlarında işkenceciler karşısında İnsanlık onurunun yılmaz bir savunucusu oldu. Dağlarda özgür bir kadın gerilla olarak halkına yıllarca hizmet etti. Mücadelenin bütün alanlarında bitmez tükenmez bir devrimci enerjiyle çalışmalar yürüttü ve Dersim’in onurlu bir temsilcisi olmayı bildi.
Dersim halkının Alevilik inancını özgürce ve doyasıya yaşaması için, o toprakların büyük bir zenginliği olan Kirmanckî’nin (Dimilkî) tekrar özgürce konuşulabilmesi için PKK yıllarca mücadele etti. Bu mücadelede yüzlerce özgürlük savaşçısı o topraklarda şehit düştü. Birçoğu kutsal bir hazine gibi o dağların doruklarında ve vadilerinde gömülü bulunmaktadır.
BDP bütün baskılara ve imkânsızlıklara rağmen orada iki dönemdir önemli hizmetler yaptı. Hizmetleriyle Dersim’in çehresini değiştirdi. İnancına ve kültürüne sahip çıkarak geliştirmeye çalıştı.
SALT BİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI SEÇİMİ DEĞİL
Halkımız şunu çok iyi bilmelidir ki 30 Mart seçimleri hepimizin geleceğini yakından ilgilendiren bir seçimdir. Referandum niteliğinde olan bu seçimler salt bir belediye başkanlığı seçimi değildir. Mesele kimin belediye başkanı olacağı meselesi değildir. Seçimler bundan öte bir anlama sahiptir. Aleviler ve Kürt halkı başta olmak üzere bütün ezilen inançların, kimliklerin, kadınların ve emekçilerin kaderini belirleyecek olan bir seçimdir. Bu seçim halkımızın özgürlüğünde bir dönemeç olacaktır.
Halkımızın seferberlik ruhuyla seçim çalışmalarına katılması gerekmektedir. Oylarını BDP-HDP ve Devrimci Güç Birliği adaylarına vermeleri özgür geleceğimiz açısından son derece önemlidir. Seçime kadar kapı kapı dolaşarak çalışma yürütmeleri gerekir. Bir oyun bile önemli olduğu bu seçimlerde herkes oylarına ve iradesine sahip çıkmalıdır. Halkımızın, CHP’nin ve AKP’nin işe alma vaatlerine ve el altından dağıttıkları paralara tenezzül etmemesi gerekiyor. Kendi kişiliklerinin, iradelerinin parayla satın alınamayacağını BDP-HDP ve Devrimci Güç birliğinin adaylarına verecekleri oylarla göstermelidirler.